İki Nehrin Hikayesi

Su kutsaldır ve kirletilmemelidir ve kirletildiyse mutlaka temizlenmelidir. Bunun nedenlerini suyla ilgili önceki yazılarımda açıklamıştım. Hindistan için ise, Ganj Nehri daha da kutsaldır çünkü Hintliler ölülerini yaktıktan sonra küllerini Ganj Nehri’ne atarlar. Hintliler bu nehre “Ana Ganga” derler ve nehrin onları tüm günahlardan ve kötülüklerden arındırdığına inanırlar. Ruhsal olarak yeniden dirilişin bu nehire atılan ölülerin küllerinden yükseleceğine inanılmaktadır.

Ganj Nehri’nin bu sembolik saflığıyla gerçekte yaşanmakta olan kirliliği büyük bir zıtlık oluşturmaktaydı ve dini liderler de bunun farkındaydılar.

Bir dini lider Ganj için şöyle diyordu: “Ganj gitti. Suyu kirlendi ve debisi çok azaldı. Eğer böyle giderse, Ganj yok olacak.”

Ayrıca, Ganj’ın bir diğer benzersiz özelliği de, sadece bu nehirde yaşayan bir tür olan nehir yunusuna (river dolphin) ev sahipliği yapmasıdır. 

WWF Magazin’in Haziran 2011 sayısını okuduğumda çok sevindim. Çünkü artık WWF ve HSBC ortaklığında bu nehri kurtarmak için bir şeyler yapılmaya başlanmıştı. “Makalenin başlığı: Mikroskobik Kahraman.” 

Yıllardır Ergene Nehri’nin bakteri aşılanarak temizlenebileceğini savunan biri olarak bu makale beni son derece heyecanlandırdı. Hemen iki nehrin özellikleri hızla aklımdan geçmeye başladı: Ganj Nehri Hintliler için dinsel açıdan kutsal. Peki Ergene Nehri Trakyalılar için kutsal değil mi? Evet, kutsal en az Ganj Nehri’nin Hintliler için olduğu kadar kutsal. Neden mi? Çünkü bizim dinimizde de “Temizlik imandan gelir” sözü vardır. Bu sadece insanın kişisel temizliğini değil tüm yaşadığımız çevrenin temizliğini de kapsar. Çevresi kirliyken hiç insan temiz olabilir mi?

Ganj Nehri, 2500 km uzunluğunda, Ergene Nehri ise yaklaşık 250 km uzunlukta. Ganj Nehrine 30 şehir, 70 kasaba ve binlerce köyün ham evsel atıksuyu (1,3 milyar litre/gün) dökülüyor. Ergene’ye ise birkaç şehir (bildiğim kadarıyla Tekirdağ’ın arıtma tesisi var.) onlarca kasaba ve yüzlerce köyün evsel atıksuyu dökülmekte.  Ganj’a binlerce fabrikadan 260 milyon litre endüstriyel atıksu arıtılmadan dökülüyor. Ergene için de aynı durum söz konusu ama bizdeki atıksu miktarı çok daha az. Hiç olmazsa devlet kirleten snayiciye ceza yazıyor ama kendini bilmez gözü paradan başka şey görmeyen “vatan hainleri” gece gizlice deşarj ediyorlar. Sonra, Ganj’a dökülen tarlalardan süzülen yüzey suları var. Ganj Havza’sındaki tarlalarda altı milyon tondan fazla kimyasal gübre ve 9.000 ton da pestisit kullanılmakta. Ergene Havzası ise Ganj Havzası kadar büyük olmadığından, bu kadar yüksek olmamakla birlikte, kimyasal gübre ve pestisit kullanımı Türkiye ortalamasının çok üzerinde.  Bunun nedeni, çiftçimiz, Ergene’nin suyuyla sulandığından tuzlaşma görülen toprakta, verim düşüklüğü yaşadığı için daha fazla kimyasal gübre atarak verim düşüklüğünü yenebileceğini düşünmektedir. Bu çok kısa vadede sonuç verse de, ilerde tamamen çölleşmeye yol açabilecek bir durumdur. Bu anlayışın bir an önce bırakılması gerekmektedir. Ergene suyunun içindeki tuz iyonlarından kaynaklanan verimsizlik sorunu, toprağa kimyasal madde ilave edilerek önlenemez. Bunda inat edilecek olursa, çok kısa süre içinde toprak tamamen çoraklaşacaktır.

Şimdi de Ganj Nehrinde ne yapılmaya çalışıldığına bakalım:

Dr Anjana Pant, WWF ekibi ile birlikte Kanpur Bölgesi’nde pilot bir proje başlatmıştır. Bu projeye göre, nehir suyuna, suyun içindeki zararlı mikroplar ve atıklarla, pestisitlerle beslenen bir bakteri ilave edilmektedir. Ham nehir suyunun ve bakteri ilave edilmiş nehir suyunun fotoğraflarını makaleden aldığım aşağıdaki resimde görebilirsiniz. Atıksu arıtma ile ilgili olarak çeşitli platformlarda, Ergene vya Ganj gibi yaşamın sona erdiği nehirlerde, nehri temizlemeye başlamanın (atıksu deşarjının durmasını beklemeden temizlemeye başlamanın altını çizmeliyim!) birinci aşamasının mutlaka nehirdeki doğal besin zincirinin en alt halkasını oluşturan bakterilerin ilave edilmesi gerektiğini belirtmiştim. Çünkü tüm nehir yatağı bir arıtma tesisi gibi davranabilir. Dipte biriken zehirli çamurlar ancak ve en ekonomik olarak mikroorganizma etkinliği sayesinde azaltılabilir. Dip çamurları, mekanik olarak çıkartılmamalıdır. Bu ayrıca depolama ve işleme sorununa da yol açar. Daha fazla maliyet demektir.  

(Şekildeki yazının çevirisi: Ganj’dan alınan suyun ham haliyle (solda), bakteriyle arıtılmış hali (sağda) arasındaki net fark.)

Aynı Ganj nehrinde olduğu gibi, Ergene nehrinin de birçok bölümünde yaşam tükenmiştir. Kirlenmeyi tersine çevirmek için bu nehirlere ivedilikle kirlilikle beslenen bakterilerin aşılanması gerektiğinin farkına varan ve bunu bu makale vasıtasıyla bizlere de hatırlatan Hint yetkililere ve WWF derneğine çok teşekkür ederim.  Darısı Ergene’nin başına.

Kısa bir süre önce CNN TÜRK’te Ergene konusunda bir tartışma yapıldı. Tartışmanın büyük bir kısmında, kanser vakalarının artıp artmadığı tartışıldı. Bu konuları tartışmaya bile gerek yok. Bir yetkili çıkıp yaptığımız araştırmaya göre artmamıştır dedi ama açıkçası yapılan araştırmanın hangi ilçelerde yapıldığını belirtmedi. Artmasa da önemli değil. Zaten ben olaya İslam dini açısından bakıyorum. Nasıl Ganj Nehri’nde ruhların temizlenmesi için suyun temiz olması düşüncesinden yola çıkıldıysa, Ergene için de,  “TEMİZLİK İMANDAN GELİR” sözünden yola çıkılmalıdır.

CNN TÜRK’teki tartışma hakkında bir diğer nokta da, kurulacak olan arıtma tesisleri hakkında. İleri arıtma teknolojileri kurulacağı, Nanofiltrasyon yapılacağı söylendi. Hemen aklıma iki soru geldi. Birincisi, bu çok pahalı ve membranlar açısından yurtdışına bağımlılık getirecek bir teknolojidir. Atıksu arıtma tesisleri tabii ki yapılmalıdır ama ileri arıtmaya gerek yoktur çünkü atıksuyun çoğu evsel atıksudur ve kolayca biyolojik olarak parçalanabilir. Asıl sorun teşkil eden endüstriyel atıksulardır ki, neden vergi mükellefleri oradaki sanayicinin atıksularının arıtılması için böyle bir tesisi yapmak zorunda olsun? Vergi mükellefi diyorum çünkü kredi de alınmış olsa, eninde sonunda bu tesislerin maliyeti vergi mükelleflerinin ve su ve atıksu faturaları olarak Trakya’da yaşayan vatandaşların cebinden çıkacaktır. Eğer sanayiciler kendi atıksu arıtma tesislerini yapıp, işletmiyorlarsa, ülkemizdeki yasalara göre suç işliyorlar demektir. Ben sanayici düşmanı da değilim ama neden sanayicinin de atıksuyunu arıtacak arıtma tesisinin parasını vatandaş ödesin?

Bir diğer nokta da, NF teknolojilerinde iki akış söz konusudur. Biri membrandan geçen temizsu ki bu suyun Ergene’ye deşarj edileceğini biliyoruz. Diğeri de, kirleticiler açısından membranda daha da konsantre olan kansantrat atıksudur. Bu konsantre edilmiş atıksu nereye atılacak? İçimden bir ses, bu konsantre atıksuyun, türlü türlü balıkların üreme yatağı olan Marmara Denizi’nin ortasına pompalanacağını söylüyor ama inşallah yanılıyorumdur.      

Kaynak: Resim ve Ganj Nehri ile ilgili bilgiler “WWF’in Haziran 2011 tarihli ve Sayı: 18 “Action” adlı dergisinden alınmıştır.   

  1. Yorum bırakın

Yorum bırakın